Ağrının şiddetinin ve süresinin uzaması, bireylerin tüm sistemlerini olumsuz etkilemektedir. Ağrı, hastaları sadece fiziksel yönden değil, psikolojik ve sosyal yönden de olumsuz etkilemektedir. Aşağıda kontrol edilemeyen ağrının sistemlere göre oluşturduğu etkiler kapsamlı olarak ele alınmıştır.
Kardiyovasküler sistem
Kontrol edilemeyen şiddetli ağrı sempatik sinir sistemini aktive eder. Sempatik sinir sisteminin harekete geçmesi vasküler direncin artmasına, taşikardi, hipertansiyon, aritmi, kalp kasılmasında artma, buna bağlı miyokardiyal oksijen ihtiyacında artma, miyokard iskemisi ve miyokard infarktüse neden olmaktadır. Ayrıca katekolamin düzeyinin artmasından dolayı stroke volümde ve kardiyak outputta azalmaya, miyokardiyal doku harabiyetine yol açmaktadır.
Solunum sistemi
Kontrol edilemeyen ağrı, refleks kas spazmı nedeniyle istemsiz olarak karın, toraks, diyafragma kas hareketlerinde kısıtlanmaya ve interkostal kas tonüsünün artışına, solunum kapasitesinin derinliğinde azalmaya neden olmaktadır. Bu durum ventilasyon/perfüzyon oranının bozulmasına, fonksiyonel rezidüel kapasitede ve vital kapasitede azalmaya yol açmaktadır. Ayrıca etkili derin solunum ve öksürmenin yapılamaması nedeniyle sekresyonlann ahlamaması atelektazi, pnömoni, hipoksi ve diğer solunum yoluna ilişkin komplikasyonların oluşmasını kolaylaştırmaktadır.
Gastrointestinal sistem
Ağrı nedeniyle sempatik sinir sistemi aktivitesinin artması; gastrik sekresyonların artmasına, gastrointestinal sistemde kan akımının, motilitenin ve intestinal tonüsün azalmasına ve gastrik boşalmanın yavaşlamasına neden ol-maktadır. Bu durum gastrik staz, konstipasyon, paralitik ileus, bulantı, kusma, gastrik dilatasyon ve abdominal distansiyona yol açabilmektedir.
Üriner sistem
Şiddetli ve inatçı ağrı, üriner sistemi de olumsuz etkilemektedir Ağn nedeniyle üretra ve mesane motilitesinin azalması sonucu hastalarda üriner retansiyon gelişebilmektedir.
Kas-iskelet sistemi
Şiddetli ağrı, hastaların hareketini kısıtlar. Ağrının giderek artması erken mobilizasyonu önler, hareketsizliğe neden olur. Kontrol edilemeyen ağrının neden olduğu hareketsizlik, alt ekstremitelerde kan akımının azalmasına neden olarak tromboemboli (derin ven trombozu, venöz tromboemboli) riskini arttırabilmektedir. Giderek artan ve kontrol edilemeyen ağrı, hareketsizliği daha da arttırarak immobilizasyona ve immobilizasyona bağlı kas atrofisi, eklem kontraktürü, kas metabolizması bozukluğu vb. sorunların gelişmesini kolaylaştırabilmektedir.
Endokrin sistem
Ağrıya karşı oluşan nöroendokrin yanıt sonucu katabolik hormonlar artarken, anabolik hormonlar azalır. Bu değişiklikler; antidiüretik hormonda (ADH), tiroid hormonlarında, kan glikozunda, serbest yağ asitlerinde, keton cisimleri ve laktik asit düzeyinde artmaya neden olur. Ağrı nedeniyle bu durumun uzun süre devam etmesi negatif nitrojen dengesi oluşmasına, hiperglisemi ve glikoz intoleransı gelişmesine sebep olabilmektedir.
İmmün sistem ve yara iyileşmesi
Kontrol edilemeyen ağrı normal stres yanıtı alevlendirip negatif nitrojen dengesinin gelişmesine ve immün sistem yanıtının azalmasına neden olmaktadır. Bu duruma bağlı olarak enfeksiyona yatkınlık ve yara iyileşmesinde gecikme meydana gelmektedir.
Sinir sistemi
Kontrol edilemeyen ağrı, bireylerde strese neden olur ve sinir sistemini etkiler. Sinir sistemi, endokrin sistemle birlikte bireyin/bedenin kontrol edilemeyen ağrının neden olduğu stresle başetmesini ve savaşmasını sağlar. Kontrol edilemeyen şiddetli ağrı sempatik aktivitede artışa neden olur. Şiddetli ve uzun süreli ağrının yol açtığı sempatik aktivite artışı vital kapasitede azalma, taşikardi, kan basıncında artış, miyokardiyal iskemi, gastrik ve intestinal motilitede azalma, idrar retansiyonu vb. pek çok sistemi etkileyen olumsuz değişikliklere neden olur. Bireyde huzursuzluk, anksiyete, dikkatini odaklayamama, baş ağrısı vb. yoğun stres ve sempatik sinir aktivasyonuna ilişkin yan etkiler görülür. Ağrının şiddeti ve süresindeki artış, bireydeki riskler ve kronik hastalıklar, organ disfonksiyonlarına, morbidite ve mortalite artışına neden olabilir.
Psikolojik etkiler
Ağrı, sadece fizyolojik değil, psikolojik boyutu ile de birey için bir strestir. Birey stres yanıtı olarak ağrıdan kaçar ya da ağrı ile savaşır. Kronik, uzun süreli/kalıcı ağrı bireyin ağrı ile başa çıkma davranışlarını etkiler ve kronik strese neden olur. Bireyler ağrı nedeniyle içe kapanma, ağlama, yakınma, bağırma vb. tepkiler verebilirler. Ağrı ile etkin şekilde baş edilemediği durumlarda hasta ve yalanlarında her şeyin kötüye gittiği, tedaviye yanıt alınamadığı, umutların tükendiği, korku ve çaresizliğin hakim olduğu duygu ve düşünceler oluşabilir.
Bu nedenle hastada huzursuzluk, depresyon, yorgunluk, kronik ağrı, anksiye te, öfke, uyku bozuklukları, travma sonrası stres bozukluğu ve deliryum gibi çeşitli psikososyal sorunlara neden olabilir. Yapılan çalışmalarda, kontrol edilemeyen ağrı deneyiminden kaynaklanan korkunun, taburculuk sonrası dönemde kronik ağrıya ve buna bağlı depresyon oranlarında artmaya neden olduğu vurgulanmaktadır.
Sosyal etkiler
Kontrol edilemeyen şiddetli ağrı, hastaları sosyal yönden farklı boyutlarda etkilemektedir. Bazı hastalarda şiddetli ağrı hastanın birden fazla sistemini etkileyerek fonksiyonelliğini her yönüyle azaltmakta, ağrı dayanılabilecek seviyeye gelinceye ya da dindirilinceye kadar hareketsizliğe, günlük yaşam aktivitelerinin kısıtlanmasına, iletişiminin azalmasına ve “kendi kabuğuna çekilerek” sosyal yönden kendini soyutlamasına neden olabilmektedir. Bunun yanı sıra yoğun ve kontrol edilemeyen ağrı, hastanın kaçış, görmezden gelme, gözardı etme vb. etkisiz başetmesine neden olabilmekte ve daha hareketli, kaygılı, agresif, sabırsız ve tahammülsüz olmasına yol açabilmektedir. Bu etkiler, hastanın ağrıyı algılamasına ve ağrının anlamına göre değişiklik gösterebilmektedir.
KONTROL EDİLEMEYEN AĞRININ DİĞER ETKİLERİ
Son yıllarda yapılan araştırmalarda hemşirelik girişimlerinden/bakımından etkilenen hasta sonuçları kavramı ortaya konulmuş ve verilen hizmetlerin etkinliğinin değerlendirilmesinde sık kullanılmaya başlanmıştır. Hasta sonuçları, klinik kararlar vermek amacıyla bakımın etkinliğini ölçmede ve bakımı iyileştirme alanlarını belirlemede temel sağlamaktadır. Literatürde hasta sonuçları; yaşam kalitesi, hasta memnuniyeti, günlük yaşam aktiviteleri, fiziksel fonksiyon, mental durum, stres düzeyi, bakım verici yükü, bakım maliyeti, semptomlar, maliyet, analjezi/opioid tüketim miktarı, hastanede kalış süresi, uyku kalitesi vb. birçok göstergeyle açıklanmaktadır. Bu sonuçlar, kontrol edilemeyen ağrının etkileyebildiği ve verilen bakımın/hizmetin etkinliğinin değerlendirilmesinde yaygın kullanılan önemli göstergelerdir. Aşağıda, son yıllarda güncel çalışmalarda incelenen ve ağrı yönetiminin etkinliğinde sık kullanılan hemşirelik bakımına duyarlı hasta sonuçlan yer almaktadır.
Yaşam kalitesi
Gittikçe artan ve kontrol edilemeyen şiddetli ağrı, hoş olmayan soyut bir duyu olup, bireyin rahatlığını olumsuz etkileyerek yaşam kalitesini azalmaktadır. Ağrının yaşam kalitesi üzerindeki etkisi, ağrının tipine, süresine, şiddetine, ağrıya neden olan hastalığın durumuna, hastanın demografik ve psikolojik özelliklerine bağlıdır. Bununla birlikte literatürde, farklı hasta gruplan üzerine yapılan pek çok çalışmada, neredeyse tüm ağrı tiplerinin yaşam kalitesine olumsuz etkileri olduğu gösterilmiştir. Akut ağrı ve kronik ağrısı olan hastaların yaşam kalitesi karşılaştırıldığında, kronik ağrısı olan hastaların daha düşük yaşam kalitesine sahip olduğu belirtilmektedir. Ağrının şiddetinin artması durumunda ise bireylerin yaşam kalitesi şiddetin artmasıyla ters ilişkili olarak giderek azalmaktadır.
Hasta memnuniyeti
Hasta memnuniyeti, ağrı yönetiminin etkinliğinin değerlendirilmesinde kullanılan parametrelerden biridir. Yapılan araştırmalarda hasta memnuniyeti ile ağrı şiddeti arasında ters bir ilişki olduğu dikkati çekmektedir. Hasta memnuniyeti, ağrı şiddeti arttıkça azalmakta, ağrı kontrol altına alındığında artış göstermektedir. Ağrıyı yönetmede hastalar ve sağlık çalışanları arasındaki iletişim ve güvenin de memnuniyeti arttırdığı ifade edilmektedir.
Fiziksel fonksiyon ve günlük yaşam aktiviteleri
Ağrının şiddeti, süresi veya yeri hastanın fonksiyonel durumu /fiziksel fonksiyonu ve günlük yaşam aktiviteleri üzerinde belirleyici bir etkiye sahiptir. Şiddetli ağrı, bireylerin beslenme, hareket, yürüme, tuvalete gitme, banyo yapma, uyku vb. günlük yaşam aktivitelerini sınırlandırmakta, hatta yarı/tam bağımlı hale gelerek bir başkasının ya da yakınlarının desteğine, yardımcı araç gereç kullanmaya ihtiyaç duyabilmektedir. Literatürde, ağrısı olan bir çok hastanın yürüme, ev işi yapma ve sosyal aktivitelere katılmada zorluk gibi bağımsız bir yaşam tarzım sürdürmede farklı sınırlamalar yaşadığı bildirilmektedir.
Uyku kalitesi
Ağrının fiziksel rahatsızlık veya olumsuz düşüncelerin neden olduğu uyarılma sonucu uyku sorunlarına yol açtığı düşünülmektedir. Uyku problemleri değişen ağrı eşikleri, duygusal rahatsızlıklar veya davranış değişiklikleri yoluyla ağrı artışı için uzun vadede risk faktörü olabilir. Literatürde, ağrısı olan hastalarda uyku süresinin azaldığı, uykuya dalmada güçlük yaşandığı ve derinlemesine uykunun olumsuz etkilendiği vurgulanmaktadır.
Analjezi/opioid tüketim miktarı
Kontrol edilemeyen ağrı gerek hastaların gerekse sağlık profesyonellerinin etkin ağrı tedavisi arayışlarının artmasına neden olmaktadır. İnatçı ve dindirilemeyen ağrıya paralel olarak hastalara verilen analjezi ve opioid tüketim miktarı da artış göstermektedir. Literatürde, ağrı şiddetinin azalmasıyla analjezi/opioid tüketim miktarının azaldığını gösteren pek çok çalışma bulunmaktadır.
Hastanede kalış süresi
Literatürde etkili bir ağrı yönetiminin hasta memnuniyetini arttırdığı ve hastanede kalış süresini azalttığı belirtilmektedir. Kontrol edilemeyen ağrı taburculuğun gecikmesine ve hastaların taburculuk sonrası beklenmedik şekilde hastaneye geri yatışlarına neden olmaktadır.
Maliyet
Kontrol edilemeyen ağrının hastanedeki yatış süresini uzatması, ağrı nedeniyle yeniden hastaneye yatışların olması, komplikasyonlar ve uygulanan ağrı tedavisinin çeşitliliği ve yoğunluğu, iyileşme süresinin uzaması maliyetin de artmasında etkili olabilmektedir.
Komplikasyonlar
Kontrol edilemeyen ağrı; kardiyovasküler, solunum, gastrointestinal immün, üriner, kas-iskelet, endokrin sistem ile ilgili komplikasyonların gelişme riskini artırmakta ve birçok olumsuz psikolojik etkiye neden olmaktadır.
Sonuç olarak, kontrol edilemeyen ağrı bireylerin tüm yaşamını bütünüyle etkilemektedir. Ağrının giderilmesi her birey için temel bir bak olup, etkin ağrı yönetimi sağlık bakım ekibinin yasal ve etik sorumluluklarından biridir. Etkili bir ağrı yönetiminin sağlanması birey/hasta merkezli, bütüncül bir yaklaşımla ve multidisipliner ekip anlayışıyla ağrının değerlendirilmesi ile ağrının tolere edilebilir düzeye indirgenmesi, kısmen ya da tamamen ortadan kaldırılması ile mümkündür. Hemşireler, hastayla uzun süre birlikte olması, birebir iletişim kurması, hastanın ağrı deneyimlerini ve ağrıyla baş etme yöntemlerini öğrenmesi, planlanan tedaviyi uygulaması, etkilerini ve sonuçlarını izlemesi, ağrının hafifletilmesinde empatik ve profesyonel yaklaşım vb. yönleriyle etkin bir role sahiptir. Etkin ağrı yönetimi için öncelikle ağrının tüm sistemler ve hasta sonuçları üzerine etkilerinin bilinmesi, hastaların bu etkiler yönünden kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi, uygulanan ağrı tedavisinin ve yönetiminin sistemler ve hasta sonuçlan üzerine etkinliğinin değerlendirilmesi önemlidir.